Skip to main content
Turkiet
5 min read

Tutuklu Sözcükler

Credits Text: Elisabeth Åsbrink Translation: Merve Pehlivan illustration: Zulal September 21 2017
PEN/Opp bu sayısını Türkiye’ye ayırma kararı hiç şaşırtıcı olmadı. 2016 yılının Temmuz ayından bu yana düzenli biçimde çok sayıda yazar, yayıncı ve gazeteciyle birlikte öğretmenlerin, akademisyenlerin ve diğer hükümet karşıtlarının belli belirsiz ve suni sebeplerle tutuklanarak cezaevine konmasına şahit olduk. Yaşananların hem boyutu, hem de akış hızı itibarıyla, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünün yerle bir edilmesi şok etkisi yarattı. 2016 yılında 200’den fazla insanın hayatını kaybettiği darbe girişimi, cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olağanüstü hal ilanı için bahane olmuş, böylelikle Erdoğan mevcut muhalif seslerden kurtulacak yetkiyi eline almıştı.
İsveç PEN Kulübü olarak, baskıların odak noktasında yer alan; fikirleri, ifadeleri ve deneyimleri Türk devleti tarafından bilfiil susturulmaya çalışılan bazı şairlerin, yazarların ve gazetecilerin kaleme aldığı makaleleri yayınlamaktan gurur duyuyoruz:
Yazar Sema Kaygusuz’un direniş üzerine yazdığı harika bir metin.
Gülen hareketini keskin bir dille eleştirdiği bir kitap yazan ve şu anda bu oluşumu desteklemekle suçlanan araştırmacı gazeteci Ahmet Şık’ın mahkemedeki savunması.
Siyaset yazarı Can Dündar’ın Berlin’de sürgünde kaleme aldığı, Türkiye’ye dair hayal kırıklığını ifade eden inceleme yazısı.
Erdoğan’ın iktidarı boyunca kadınların yasal konumlarının nasıl kötüleştiğini anlatan avukat Nazan Moroğlu’nun metni.
Ermeni gazeteci Hrant Dink’i ve sürgünde yaşam şartlarını anlatan Tuba Çandar’ın metni.
Sanatçı Pınar Öğrenci katıldığı barış için yürüyüşü esnasında başına gelenleri ifade ederken, gazeteci ve yazar Ahmet Altan Kafka’yı gülmekten kırdıracak kadar saptırılmış bir hukuk sistemini tasvir ediyor.
Şaibeli gerekçelerle tutuklananlar arasında başka ülkelerin vatandaşları da var: İsveç vatandaşı, Bilişim Teknolojileri uzmanı ve insan hakları savunucusu Ali Gharavi, Alman gazeteci Deniz Yücel ve Alman insan hakları savunucusu Peter Steudtner.
İster sürgünde, ister başka ülkenin vatandaşı olsun, Türk hükümetini eleştiren hiç kimsenin güvende olmadığının farkındayız. Erdoğan, yurt dışında kendi rejimini eleştirenleri avlamak için uluslararası polis örgütü Interpol’ü, örgütün tüzüğüne itaatsizlik edecek biçimde, siyasi bir araç olarak kullanmaya başladı. Alman yazar Doğan Akhanlı, Türkiye’nn Interpol aracılığıyla “Kırmızı Bülten” çıkarması ertesinde İspanya’da tatil yaptığı esnada tutuklandı. Benzer bir durum İsveç vatandaşı yazar Hamza Yalçın’ın başına geldi.
Interpol’ü istismar etmek dahiyane ama kötü niyetli bir fikir. Bu istismar, hükümeti eleştiren kişilerin ülkeyi terk edip başka bir yere iltica etmesi halinde bile hiç bir yerde güvende olamayacağı anlamına geliyor.
Türkiye’de olağanüstü hal ilan edildiğinden bu yana terörün tanımı, içine her şeyi alacak kadar genişletildi. Avrupa sistemindeki zayıf noktalar ise bir başka sorun. Bu zayıflıklar nedeniyle Türkiye’nin çıkarları için istismara yönelmesi halinde sistem savunmasız kalıyor.
Profesör Christian Kaunert, Brüksel’deki Avrupa Çalışmaları Enstitüsü’nde güvenlik ve terör uzmanı olarak görev yapıyor. Danimarka’da Weekendavisen adlı gazeteye verdiği röportajda Kaunert şu ifadelerde bulundu: “Uluslararası sistemde terör net biçimde tanımlanmıyor. Örneğin AB bir tanımda bulunurken BM’nin bir tanımı yok. Bu boşluklar Türkiye’nin uluslararası sistemi kötüye kullanabilmesine yol açıyor.”
Geçtiğimiz yıl yaşanan başarısız darbe girişiminden bu yana Türkiye’nin 110.000’den fazla hukukçu, üniversite hocası ve avukatı işinden ayrılmaya zorladığını görmezden gelmek imkansız. Türkiye’nin Temmuz 2016’dan bu yana 50.000’den fazla kişiyi hapsettiği ve polisin arananlar listelerinde artık yazarlar, gazeteciler ve insan hakları emekçilerinin olduğu gerçeğine göz yummak da mümkün değil. 200’den fazla yazar ve gazetecinin cezaevine konmasının ardında, rejim muhaliflerini avlama ve herkesi korkuyla susturma gibi bir amacın yattığı ortada.
Interpol siyasi, dini veya ırkçı amaçlar için kullanılmamalı. Tüzüğünün 2. ve 3. maddelerine göre Interpol tarafsız olmalı, siyasi amaçlarla hareket etmemeli ve insan haklarına saygı göstermeli.
Bugüne dek, kişilere siyasi nedenlerle “suçlu” yaftası yapıştırmakla suçlanan ülkeler arasında Rusya, Çin ve Venezüella yer alıyordu. Şimdiyse Türkiye bu ülkeler arasına giriyor. Bu yılın Nisan ayında Avrupa Parlamentosu şu iddiada bulundu:
Son yıllarda yaşanan bazı vakalarda, Interpol ve “Kırmızı Bülten” sistemi kimi üye devletlerce ifade özgürlüğünü kısıtlama veya ülke sınırları dışında kalan siyasi muhalefetin peşine düşme gibi siyasi amaçlarla kötüye kullanılmıştır.
Ağustos ayının sonunda AB komisyonu da benzer bir görüş yayınlarken, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Interpol’e, Türkiye’den gelen tutuklama soruşturmalarını özellikle gazeteciler söz konusu olduğunda “dikkatle ele alması” yönünde tavsiyede bulundu. AGİT Interpol’ü “ifade özgürlüğünü boğan” bir araç haline gelmemesi için uyardı.
6 Eylül’de İsveç ve Almanya’nın Dışişleri Bakanları Margot Wallström and Sigmar Gabriel, AB mevkidaşları Federica Mogherini’ye yolladıkları mektupta şu görüşe yer verdi: “Akhanlı ve Yalçın’ın siyasi nedenlerle Türkiye’ye iade edilmesinden korkuyoruz.” Avrupa Çalışmaları Enstitüsü’nden Profesör Christian Kaunert’e göre ise bu mektup “pek alışılmadık bir adım” niteliğinde.
Türkiye’nin eylemlerinin AB liderleri arasındaki tartışmalarda ana gündem maddesi haline gelmesi tesadüf değil. Kaunert’in analizine göre, Türk hükümeti AB ülkelerini bilinçli biçimde kışkırtarak bu ülkelerin tepki vermesini, böylelikle AB’nin üyelik müzakerelerini sonlandıran taraf olmasını istiyor. Erdoğan esas amacı ülkenin siyasi yönelimini doğuya çevirmek adına ilişkilerin kötüye gitmesi ve bunun için sonra AB’yi suçlamak.
Rejimi eleştiren ifadelerin, düşüncelerin ve görüşlerin cezai eyleme dönüştürülmesi demokrasinin temeline kast eden en ciddi tehditlerden biridir. Demokrasinin temel prensipleri arasında eleştirel, rahatsız edici görüşleri ifade etme, iktidardakileri eleştirme hakkı ve ifadeleri, düşünceleri ve görüşleri dolayısıyla eziyet çeken kişileri koruma hakkı yer alır.
Türkiye’nin listesinde başka kimler var? Daha kaç yazar, gazeteci ve insan hakları savunucusu tatildeyken tutuklanma riskiyle karşı karşıya?
İsveç PEN Kulübü günümüz Türkiye’sinde ifade özgürlüğü mücadelesinin en önünde saf tutan cesur insanları takdim etmekten gurur duyar. PEN/Opp bu sayısı cezaevinden, duruşmalardan yükselen seslere ve halen Türkiye’de yaşayanların ve kaçmak zorunda bırakılanların seslerine yer veriyor.
Okuyun, yayınlayın, etrafınızla paylaşın. Ancak bu şekilde eziyete karşı durabiliriz. Bu seslerin susturulmasına izin vermeyeceğiz.
Elisabeth Åsbrink, İsveç PEN Kulübü Başkanı

Like what you read?

Take action for freedom of expression and donate to PEN/Opp. Our work depends upon funding and donors. Every contribution, big or small, is valuable for us.

Donate on Patreon
More ways to get involved

Search